Physical Address
304 North Cardinal St.
Dorchester Center, MA 02124
Physical Address
304 North Cardinal St.
Dorchester Center, MA 02124
Matrix’te Morpheus Neo’ya sorar: Gerçekten özgür müsün, yoksa gördüğün her şey bir simülasyonun parçası mı? Peki, ya bu simülasyonun mimarları bilgisayarlar değil de biyolojik varlıklar olsaydı? İşte burada, “Virüsler İnsan Davranışını Nasıl Değiştirir” sorusu devreye giriyor.
Covid salgını ile beraber birçok komplo teorisyeni çeşitli komplolar üretti. Her eğitim düzeyinde milyonlarca aşı ve maske karşıtı, sosyal medyada hatta meydanlarda korkularını dile getirdi. Pek güvenilir olmasa da Trump, virüsün bir Çin laboratuvarından sızdığını resmi olarak açıkladı. Yapılan bilimsel araştırmalar bu korkuların yersiz olduğunu kanıtlasa da korku ve şüphe bir kez beyne sızmıştı. Peki, iddialar şimdilik yersiz olsa da ileride bu mümkün olabilir mi? “Virüsler İnsan Davranışını Nasıl Değiştirir” sorusunun cevabı, doğada zaten var olan zihin manipülasyonu örneklerinde saklı olabilir.
Virüsler yalnızca bedenlerimizi değil, zihinlerimizi de etkileyebilir mi? Bilim dünyası, bazı mikroorganizmaların enfekte ettikleri canlıların davranışlarını kendi çıkarlarına uygun olacak şekilde değiştirdiğini çoktan kanıtladı. Kuduz virüsü saldırganlık yaratıyor, Toxoplasma gondii korku refleksini kapatıyor, Dang virüsü taşıyıcısını daha fazla kan emmeye zorluyor. Peki ya gelecekte bu biyolojik mekanizmalar insan topluluklarını şekillendirmek için bilinçli olarak tasarlanırsa? Virüsler insan davranışını nasıl değiştirir sorusu, biyoteknolojinin gelişmesiyle daha önemli hale geliyor.
Düşünün: Çin gibi otoriter ülkeler şimdiden teknoloji yardımı ile vatandaşlarını izleme ve manipülasyon peşinde. Aynı şekilde büyük markalar da reklamlarla tüketicileri yönlendirmeye çalışıyor. Peki ya farklı bir yol olsa, mesela sosyal medyada sürekli vakit geçirmenizi sağlayan bir zararsız virüs… İndirim gördüğünüzde beyninizde dopamin patlaması yaratan bir mikroorganizma… Sizi daha itaatkâr, daha tüketici, daha kolay yönetilebilir hale getiren bir biyoteknolojik ajan… Bilimkurgu gibi mi geliyor? Belki de değil. “Virüsler İnsan Davranışını Nasıl Değiştirir” sorusunun cevabı, belki de bu olasılıklarla şekilleniyor.
Bu yazıda, doğada zaten var olan zihin manipülasyonu örneklerini ele alacak ve gelecekte biyoteknolojinin insan davranışlarını nasıl yönlendirebileceğini tartışacağız. Öncelikle birkaç virüs ve konakçı manipülasyonlarına daha yakından bakalım.
Kuduz virüsü, sinir sistemimize girerek beynimizin temel savunma mekanizmalarını ele geçirir. Enfekte bir kişi ya da hayvan, su içmekten korkar (hidrofobi), boğaz kasları felç olur ve en önemlisi saldırganlık seviyesi yükselir. Bunun bir tesadüf olduğunu düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Virüs, yutkunmayı azaltarak ağızda virüs birikiminin artmasını ve konakçısının daha fazla ısırmasını sağlayarak daha fazla kişiye bulaşmasını garanti altına alır. İşte virüsler insan davranışını nasıl değiştirir sorusuna güçlü bir örnek.
Dang virüsü yalnızca insanları etkilemez, aynı zamanda taşıyıcılarını da değiştirir. Enfekte olan Aedes sivrisinekleri, normalden daha fazla kan emmeye başlar (Lambrechts et al., 2009). Virüs, taşıyıcısının davranışlarını değiştirerek bulaşma oranlarını artırır. Şimdi bir an için, benzer bir virüsün insanları da etkilediğini hayal edin. Sürekli temas kurmamızı, başkalarına daha fazla dokunmamızı ya da belirli bir ortamda kalmamızı sağlayan bir virüs… İşte “Virüsler İnsan Davranışını Nasıl Değiştirir” sorusunun başka bir cevabı.
Kedilerden bulaşan bir parazit olan Toxoplasma gondii, fareleri manipüle ederek onlara kedilerden korkmamayı öğretir.1 Beyinlerindeki amigdala bölgesini hedef alarak korku refleksini devre dışı bırakır ve zeka seviyelerini düşürür. (Vyas et al., 2007). Sonuç? Virüs, fareleri kedilere yem yapacak şekilde daha fazla yaklaşmasını sağlar ve böylece parazit, birincil konağı olan kediye ulaşır. “Virüsler İnsan Davranışını Nasıl Değiştirir” sorusuna bir yanıt da buradan geliyor.
Daha da ilginci, bu parazitin insanları da etkilediği keşfedildi. Toksoplazma enfeksiyonu taşıyan insanların, risk alma eğilimlerinin arttığı ve daha fazla kazaya karıştıkları ortaya çıktı (Flegr, 2011). Acaba bu, tamamen biyolojik bir tesadüf mü? Ya da beynimiz düşündüğümüz kadar bize mi ait? Peki ya risk alma dürtümüz, aslında özgür bir seçim değilse?
Grip virüsünün 48 saatlik kuluçka süresinde yüz yüze sosyalliği seçici olarak artırdığı ve böylece bulaşma için bariz bir vektör ürettiği gösterilmiştir.2 Yani virüs yayılmak için bulaştığı kişiyi dışarıya çıkma, arkadaşları ile buluşma gibi sosyal faaliyetler için manipüle etmektedir. Burada, COVID-19 hastalığını üreten yeni koronavirüs SARS-CoV2’nin, insanlar arasındaki bulaşmasını en üst düzeye çıkaran benzer manipülasyonları üretebileceğini varsayılıyor. “Virüsler İnsan Davranışını Nasıl Değiştirir?” sorusunun cevabı, belki de en son yaşadığımız pandemiyle gözler önüne seriliyor.
Black Mirror bölümlerini ya da George Orwell’in “1984”ünü düşündüğünüzde, toplumu kontrol etmenin yolları genellikle teknoloji, gözetim ve propaganda üzerinden kurgulanır. Peki ya geleceğin en etkili kontrol aracı biyolojik bir ajan olursa? İnsanları belirli bir ideolojiye daha yatkın hale getiren, alışveriş yapma dürtüsünü artıran veya otoriteye itaat etmeyi teşvik eden bir virüs…
Bugün doğada zaten canlıların davranışlarını değiştiren mikroorganizmalar varken, gelecekte biyoteknoloji bunu neden daha ileri götürmesin? “Virüsler insan davranışını nasıl değiştirir?” sorusu, gelecekte bambaşka bir anlam kazanabilir. Kim bilir, belki de şu an bile bir virüs düşüncelerimizi şekillendiriyor, kararlarımızı yönlendiriyor ve özgür irademizin aslında bir yanılsamadan ibaret olduğunu bize unutturuyor.
Kaynaklar: